Geçen hafta kaleme almaya başladığım yazımda konu ile ilgili bazı basit ancak çok anlamlı genel örnekler vererek ülkemizdeki kamu yönetiminin verimsizliğini, keyfiliğini ve denetimsizliği vurgulamaya çalıştığım bu örneklerin yüzlercesini daha vermek mümkündür.
Bunlara karşılık olarak bazı ülkelerin uygulamalarına da atıfta bulunmak ve örnekler vermek suretiyle KKTC’ni yöneten gelmiş geçmiş hükümetlerin neden kamusal hizmetlerin hizmet kalitesini ve verimliliği artıramadıklarının nedenlerine cevaplar bulmaya çalıştım.
Gerek kamusal hizmetlerdeki verimsizliğin, kalitesizliğin ve hantallığın gerekse birçok kesimin hukukun üstünlüğü ilkesine gerektiği gibi uymamasının yarattığı sorunlara bir de denetimsizlik eklenirse KKTC’nin sosyo-ekonomik bakımından gelişmesinin olanaksız olduğuna da dikkat çekmeye çalıştım.
Bu konularda KKTC’nin sorumlu makamlarında bulunan çeşitli statü ve kademelerdeki yetkililere özellikle kamusal hizmetlere ilişkin olarak aşağıdaki örneği de sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Geçtiğimiz günlerde esas ikamet yeri Londra’da olan ve uzun süreden beri KKTC’de ikamet eden Rifat Berkel isimli bir arkadaşla sohbet etme fırsatı buldum. Konu, KKTC’nin telekomünikasyon hizmetlerinin verimsizliğine ve hantallığına gelindiğinde, bana kendinin Londra’da yaşadığı bir olayı örnek gösterdi. Olay şöyle olmuş: Arkadaş evinin telefonunu kullanmak istemiş ancak hattın kopuk veya arızalı olduğu için istediği yerle telefon irtibatı sağlayamamış. Bunun üzerine ilgili telefon işletmesine cep telefonu vasıtasıyla başvurmak suretiyle telefonunun arızasının giderilmesini talep etmiş. Telefon işletmesi kendisine arıza hakkında derhal ilgilenileceği ve sonuçtan haberdar edileceği söylenmiş. Daha sonra kendisine dönüş yapılmış ve arızanın yaklaşık iki haftalık alt yapı kazı çalışmalarından kaynaklandığı ifade edilerek telefon hattının derhal tamir edileceği ve bu süre zarfında elde olmayan nedenlerden dolayı telefon hizmetlerinden yararlanamadığı için telefon işletmesinden £150 sterlin tutarında bir alacak hakkının tahakkuk etmiş olduğu bildirilerek bu paranın kendisine gönderilmesini mi? yoksa daha sonraki dönemlerde tahakkuk edecek telefon borçlarına mahsup edilmesini mi? tercih ettiği sorulmuştur.
Yukarıdaki olay neyi göstermektedir? Bu olay bizlere kamunun halkla ilişkilerinde eşitlik ve hukukun üstünlüğüne ne kadar önem verdiğini göstermek bakımında büyük önem taşır. Diğer bir anlatımla kamunun halktan ne kadar vergi, resim, harç ve ceza alma hakkı varsa vatandaşın mağduriyetini gidermek bakımından da mağdur olan vatandaşa da o kadar tazminat ödeme yükümlülüğü olduğunu kanıtlamaktadır.
Öteyandan geçtiğimiz hafta DAÜ ve Dr. Fazıl Küçük Vakfının düzenlediği “KKTC için İdeal Yönetim ve Başkanlık Sistemi” konulu çalıştayda görüş sunan akademisyenler, bürokratlar ve siyasilerin KKTC’deki sistemin sistem olmaktan çıktığını belirtmişler ve buna derhal çözüm üretilmesinin gerektiğini vurgulamışlardır.
Bence önemli olan mevcut Parlamenter Sistem mi? yoksa Başkanlık Sistem mi? uygun olduğu tartışmalarından çok, konu siyasal popülizmden uzak, yasaların üstünlüğü ilkesine bağlı, mesleki bilgi ile tecrübeye ve liyakata dayalı bir kamu mekanizmasının uygulanmasını gerçekleştirmektir.
Öteyandan, devlet mekanizmasının ve kamusal hizmetler ile bürokrasinin çöktüğü hususunda gerek sivil toplum ve meslek örgütlerinden de çok sık görüşler gelmeye devam etmektedir. Bunun için toplumsal zihniyet değişikliğine de acilen ihtiyaç vardır çünkü hepimiz aynı geminin içinde bulunmaktayız.
Daha önce vermiş olduğum örneklere kısa bir örnek daha vermek suretiyle devletin ve bürokrasisinin ne kadar kötü durumda olduğuna vurgu yapmak isterim. Hatırlanacağı üzere Devletimizin en önemli tesislerinden olan Devlet Laboratuvarının yangın sonucu meydana gelen zararın tazmini konusunda ilgili sigorta poliçesinin eksik veya hatalı düzenlenmesinden dolayı devletin uğradığı zarar karşısında bu poliçeyi onaylayan kamu görevlileri için acaba işlem başlatıldı mı? Devletin mallarının korunması amacıyla yıllardan beri yaptırılan sigortalama işlemlerini bile gerektiği gibi düzenlemeyen bir kamu yönetiminden hiçbir şey beklenemez.
İngiliz koloni idaresinden bize miras olarak gelmiş olan motorlu araçlar seyrüsefer ruhsat sistemini bile siyasilerin delik deşik etmesi ve yerine daha pratik sistemler konmaması sonucu devlet gelirlerinde kayıpların oluşmasına neden olmuş olup bu konuda vergi afları haricinde hiçbir düzenleme yapılmamış olduğunu görmek çok üzücüdür.
Ancak, dün almış olduğum bazı bilgilere göre Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Sigorta ve Reasürans Birliği yetkilileri ile yapmış olduğu toplantıda motorlu araçların sigorta muayene, seyrüsefer vs. işlemlerine ilişkin konularda sıkı bir işbirliği içinde çalışmalar yapmak ve ilgili tarafların gelir kayıplarının önlenmesi için bilgisayar teknolojisinden de yararlanarak geniş tabanlı bir sistemin en erken bir zamanda oluşturulması konusunda mutabakat sağlanmış olduğunu memnuniyetle öğrenmiş bulumaktayım.
Özetle, bir ülkede yasaların bulunması yeterli değildir. Önemli olan bu yasalardaki kuralların uygulanması, bunlara uymayanlar hakkında en etkin denetimlerin yapılması ve gerekli cezai yaptırımların uygulanmasıdır. Bunun için de her türlü siyasi rant beklentisinden ve popülist uygulamalardan uzak, ciddi, mesleki eğitimle donatılmış bir kamusal yapıya ihtiyaç vardır. Böyle bir yapı maalesef KKTC’de yoktur. Bu yapı Kıbrıs Cumhuriyeti döneminden kalma uygun vasıflara sahip bürokratların mevcudiyeti nedeniyle 1980’li yılların sonlarına kadar makul düzeyde devam etmiştir. Ancak, daha sonra hızla kamudaki tayin, terfi ve atamalar politize edilmeye başlanınca ve/veya liyakata dayandırılmayan istihdamlar kamu yöntemi kötüden daha kötüye gitmiştir.
İngiltere ve İskoçya’da bulunduğum yaklaşık onyedi günlük sürede saptamış olduğum diğer önemli bir husus da çevreye ve tarihsel yapılar ile eserlere verilen kamusal ve toplumsal önem ve hassasiyetlerdir. 1800’lü yıllardan günümüze kadar restore edilerek ayakta duran, ikamet edilen veya başka amaçlarla kullanılan binlerce bina görmek mümkündür. Özellikle yerel kuruluşlar bu konuda çok hassas ve etkindirler. Hiçbir kişi veya kuruluş bir taşı dahi izin almadan yerinden kaldıramaz. Kaldırsa dahi en ağır cezalara çarptırılır.
Her türlü kamusal işlemlere yönelik ödül ve ceza uygulamaları yanında sürekli mesleki eğitim ve bireylerin kendilerini geliştirmelerini teşvik için birçok olanaklar ile yasal mevzuat mevcut olup, gerek kamuda gerekse özel sektörde personel rejimi liyakat ve performansa dayalı yürütülmektedir. Diğer bir anlatımla, KKTC’de olduğu gibi “göreve er girer general rütbesiyle çıkar” gibi bir uygulama yoktur. Daha doğrusu dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Terfi almadan otomatik ücret artışı yapılması sadece mesleki motivasyonu ve halka hizmet verme kalitesini azaltmakla kalmamakta disiplinsizliğe de ivme kazandırmaktadır.
Keza, siyasi veya “ahbap-çavuş” ilişkilerine dayalı, sınavsız ve kritersiz istihdam uygulamalarına KKTC haricinde hiçbir ülkede de yer yoktur. Geçici istihdam amaçlı olsa dahi bu ülkelerdeki her türlü istihdamlar sınavla ve ehliyete bakılarak yapılmakta, çalışma süresi sonunda ise bu kapsamda istihdam edilenler işten durmaktadır. Bunların işverenleri devlet veya kamu kurum ve kuruluşu olması belirtmiş olduğum gerçeği hiçbir şekilde değiştirmemektedir.
Ben İngiliz hayranı bir kişi değilim. Sadece “Kanun ve Nizamın” (Law and Order) egemen kalınmasına, halkın haklarına saygı gösterilmesi ile adalet ilkelerine bağlı, insanın yaşamını kolaylaştırıcı sistemleri uygulayan ülkelerin hayranıyım. Böyle bir sistemin doğup büyüdüğüm ve uğrunda mücadele verdiğim ülkemde de gerçekleştirilmesi için çaba harcamaktayım.
Önemli olan devlet yönetiminin ve sisteminin sağlam temeller üzerine kurulmasıdır. Bu da ancak yukarıda ifade etmeye çalıştığım ilkelere dayanması gerekir. Bir ülkenin başarısı ancak ilgili sistemin sağlam temeller ve ilkeler üzerine kurulursa meydana gelebilecek sosyo-ekonomik olumsuzluklarla mücadele edilebilir. Yıllar içerisinde KKTC’de oluşan çeşitli statüko grupları kendi çıkarlarını kaybetmemek uğruna mücadelelerine karşın acil önlemlerin alınmasında da geç kalınırsa bu ülkede hiçbir konuya çözüm bulmak mümkün değildir.
Özetle, bir etkinlik dolayısıyla ziyaret etme olanağı bulduğum ve “Beşparmak Dağlarının Ötesinde” yazılı Anayasası da bulunmayan, Kıbrıs ile birçok konuda tarihsel ve kültürel bakımdan yakın ilişkileri olan Birleşik Krallıktaki bazı gözlemlerimi aktarmak ve dolayısıyla KKTC ile mukayese etmek suretiyle, özellikle de “Kanun ve Nizam” (Law and Order) kapsamında oluşturulan ve sürekli geliştirilen sistemlerle insan haklarına ve yaşamına gösterilen hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu bazı basit örneklerle açıklamaya çalıştım. Üstelikte bu kamu düzenini aradan geçen onca yılın erozyona uğratmadığını görmek de çok önemli bir gerçek. Bahse konu düzeni ve sistemi sağlayan yönetimler herhalde uzaylılardan veya insanüstü özelliklere sahip kişilerden oluşmadığı gerçeğini dikkate alarak bizlerin de bu düzeni, sistemi ve uygulamaları KKTC’de neden sağlamayalım? Yeter ki siyasi rant beklentilerini bırakalım ve dünyadaki kriterler paralelinde düzenlemeler yapılsın. Bu konuda sivil toplum örgütlerine ve özellikle de sendikalara görev ve sorumluluk düşmektedir.
Mevcut hükümetin hazırlamakta olduğu kamu reformu inşallah kamunun verimsizliğini ve hantallığı ile kalitesizliği ortadan kaldırmasına, yeterli olur. Bunu sağlamak için de diğer ülkelerin çağdaş uygulamalarından yararlanmak ve siyasi cesaret ile kararlılık gerekir. Umarım görmemiz kısmet olur.
No responses yet