Son günlerde hükümet yetkililerinin basında yer alan beyanatlarında Meclise 30 Ekim 2017’de sevk edilen “2018 yılı Bütçe Yasa Tasarısının” ilk “denk bütçe” olduğu şeklinde yapılan açıklamaları toplumun çeşitli kesimlerinde tepki ile karşılanmıştır.
Son günlerde hükümet yetkililerinin basında yer alan beyanatlarında Meclise 30 Ekim 2017’de sevk edilen “2018 yılı Bütçe Yasa Tasarısının” ilk “denk bütçe” olduğu şeklinde yapılan açıklamaları toplumun çeşitli kesimlerinde tepki ile karşılanmıştır.
Geçen hafta kaleme almaya başladığım yazımda konu ile ilgili bazı basit ancak çok anlamlı genel örnekler vererek ülkemizdeki kamu yönetiminin verimsizliğini, keyfiliğini ve denetimsizliği vurgulamaya çalıştığım bu örneklerin yüzlercesini daha vermek mümkündür.
Bunlara karşılık olarak bazı ülkelerin uygulamalarına da atıfta bulunmak ve örnekler vermek suretiyle KKTC’ni yöneten gelmiş geçmiş hükümetlerin neden kamusal hizmetlerin hizmet kalitesini ve verimliliği artıramadıklarının nedenlerine cevaplar bulmaya çalıştım.
İngiltere hükümetinin vergi uzmanlığı konusunda 1982 yılında düzenlemiş olduğu burs sınavlarında başarı gösterdikten sonra 1982-1983 akademik yılında Vergi Uzmanlığı eğitimi için bulunmuş olduğum bu ülkenin özel ve kamu yönetiminin yaklaşık 35 yıllık sürede erozyona uğrayıp uğramadığını çok merak ettiğim için boş zamanlarımda bu konu ile ilgilenmeye karar verdim. Malum ya aradan geçen bunca yıl sonra mutlaka ülkelerin sosyo-ekonomik durumlarını ve hizmet verme anlayışlarını değiştirebilmektedir.
Geçen hafta konu hakkında kaleme almaya başladığım yazımın içeriğine ve sakıncalarına bu hafta yer vermeye çalışacağım. Anımsanacağı gibi “Vergi ve Ekonomi Bileşeninde” etkin olan önemli hedeflerden bir tanesinin “vergi uyumu” (tax compliance) olduğunu ve bu nedenle vergilendirme ile ilgili uygulamalarda vergi yükümlülerinin algı, tutum ve davranışlarının dikkate alınmasının bir ön koşul olarak kabul edilmesi gereğine vurgu yapmıştım.
Bu günkü yazımın esas içeriğine başlamadan önce “Vergi Uyumunun” önemine ve “Vergi ve Ekonomik” bileşenin önemine yerverdikten sonra gelmeyi uygun gördüm. Nedeni ise vergi vs. kamusal yükümlülüklerin gerektiği gibi yerine getirilmesi gibi herşeyin cezaları artırmakla elde edileceğini zanneden ilgililere, yetkililere ve onların kılavuzlarına çağdaş uygulamalar hakkında bilgiler vermektedir.
Tarih boyunca verginin hangi unsurlar veya konular üzerinden alınacağı siyasi otoritelerin öngördükleri kararlara bağlı olarak belirlenmiştir.
Bilindiği üzere günümüzde bireylerin ve işletmelerin bazı mal varlıkları vergi konusu olabilirken bunların ekonomik faaliyetleri sonucunda elde ettikleri gelir ve servetleri de vergiye tabi tutulabilmektedir.
Ülkemizde vergi reformunun kaçınılmaz olduğu gerek gelmiş geçmiş hükümetlerin programlarında gerekse ekonominin tüm aktörleri tarafından yıllarca gündeme getirilmekte ancak bu konuda çağdaş vergicilik ilkeleri paralelinde kapsamlı hiçbir değişiklik yapılmamaktadır. Diğer bir anlatımla diğer konularda olduğu gibi KKTC’de de bir “vergi statükosu” mevzuatı mevcut olup bunun yıkılması da nerede ise dokunulmaz olmuştur.
Teşviklerin ülke ekonomisine yararları ve yapılması gereken yasal düzenlemeler ile teşvik uygulamaları hakkında geçmiş haftalarda kaleme almış olduğum görüşlerimi destekleyen hususlarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yapmış olduğu teşvik düzenlemeleri hakkında 23.03.2018 tarihli Dünya Gazetesinde ve Muhasebe TR sitesinde yayımlanan aşağıdaki yazının suretini ilgililerin ve yetkililerin bilgilerine getirmek amacıyla bir kez daha yayımlamayı uygun gördüm.
TC’DE YAPILAN SON DEĞİŞİKLİKLERLE YATIRIM TEŞVİK SİSTEMİNDE KDV UYGULAMASI
KKTC’nin sürekli gündemini oluşturan ekonomik konulardan bir tanesi de dövizle kredi alanların özellikle de kurların süratle yükselme eğilimi gösterdiği dönemlere göstermiş oldukları mağduriyet reaksiyonlardır.
Bu konuda basının ekonomistlere yönelttiği sorulara verilen cevaplarda genellikle “kredi alanların hangi türde parasal gelirleri varsa o para biriminde borçlanmaları” önerilmektedir. Bu öneri genellikle kişisel amaçlarla kredi alımlarını ilgilendirmekte olup ticari faaliyetlerde bulunan işletmeler için geçerli değildir.
KKTC’de yaşayan herkesin bildiği gerçeklerden bir tanesi de gerek kamuda gerekse özel sektördeki mali denetim eksikliğidir. Bu eksiklik devam ettiği ve gerekli önlemler alınmadığı sürece kayıtdışılık ve çeşitli yolsuzluklar da artarak devam edecektir.
Her konuda olduğu gibi mali konularda da denetimin çok büyük önemi vardır. Bu nedenle bugünkü yazımı mali denetim türlerine ve özelliklerine ayırmayı uygun gördüm. Öncellikle “denetimin” tanımından başlayacak olursam bunun özeti şöyledir;