Son üç dört haftadan beri yazılarımın içeriğinin tümü uluslararası vergi hukuku ilkelerinin kaynaklara ve uygulamalara ilişkin açıklamalar oluşturmuştur. Sağlıklı bir vergi hukuku sistemi, hukukun üstünlüğü, kamu maliyesini en büyük kaynağı oluşturan vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin toplumsal amaç ve ekonomik hedeflerin yerine getirilmesinde hükümet edenlere ışık tutacağım düşüncesiyle olanaklar ölçüsünde bilgiler vermeye çalıştım.

Bu bilgileri vermeye çalışırken vergi ödevinin Anayasamızda yer bulan kuralların ve bu kurallardan kaynaklanan ilkelere atıfta bulunarak hiçbir vergi uygulamasının Anayasaya ters olamayacağına vurgu yaptım. Ayrıca, vergi türlerine göre düzenlenen yasalarda yeralan önemli ilkelere de değinmek suretiyle KKTC vergi hukukunda bulunmayan bazı ilkeler ve gerekli uygulamalar hakkında da eleştirilerde bulundum.

Vergi hukuku ilkelerinden sonuncusu olan “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesi” hakkında görüşlere yervermek suretiyle tamamlamış olacağım.

Vergilemede adalet, bir araç olmaktan çok bir amaçtır. Vergi yükünün “adil” ve “dengeli” dağılması diğer ilkeleri tamamlayan, onların yetersiz kaldığı durumlarda devreye giren bir ilkedir.

Vergide “Adalet” konusuna bir tanımlama yapmak hiç de kolay bir iş değildir. Bazı durumlarda katı bir vergi uygulaması olarak verimli olabilmekte ama kamu vicdanını olumsuz yönde etkilemekte, bazen de kamu vicdanını rahatlatan bazı çözümler ile düzenlemeler verginin bu ekonomik verimini azaltabilmektedir.

Bu gibi durumlarda “adil vergileme” esas ve kıstaslarını saptamak, konunun içinde bulunduğu koşullara göre de değiştirmektedir. Örneğin, genel ekonomik kriz veya doğal afetler veya savaş gibi kaçınılmaz dönemlerde uygulanmaya getirilen vergi yükümlülükleri ile refah dönemlerinde getirilen yükümlülerin “adil vergilendirme ilkesi” kavramı bakımından aynı durumda olmayacağı muhakkaktır.

Vergilendirme de “Adalet” kavramının önemi vergi uygulamasında yarattığı etki sonucu özellikle vergi kaçırma konusunda kendisini göstermektedir. Bu nedenle, yaratılan olumsuz etkinin giderilmesi, yani adaletin tesisi için kayıtdışı vergi uygulamaları ile mücadeleden geçmektedir.

Diğer bir anlatımla, vergisini gerektiği gibi ödeyenler ile kısmen veya tamamen ödemeyenler arasında oluşan adaletsizliğin giderilmesi amacıyla devletler en etkin önlemleri almaya azami çaba göstermektedirler.

Esasında, vergi adaletsizliğinin etkisi sadece vergi yükümlüleri arasında oluşturduğu rekabet eşitsizliği değil böyle bir durum tüm ülke vatandaşlarını ilgilendirmektedir. Bu nedenle, vergi adaletinin tesisi sadece bu konudaki görevlileri değil aynı zamanda tüm vatandaşları ilgilendirdiği için toplumun mal ve hizmet alımlarında Vergi İdaresine belgeye dayanan işlemlere önem vermek suretiyle dolaylı yardımda bulunması gerekir. Halkın desteği ve katkısı olmadan hiçbir yönetimin başarılı olması mümkün değildir.

Adalet kavramından bahsetmişken bir de verginin yasallığı ilkesinden de bahsetmenin yararlı olacağı kanaatindeyim. Vergilerin yasa ile konması ve uygulamanın Anayasanın emrettiği bir kural olup bu konudaki düzenlemelerde ülkelerin sosyo-ekonomik durumları ile uluslararası genel kabul görmüş vergilendirme ilkeleri de dikkate alınmaktadır, daha doğrusu alınması gerekmektedir.

Ancak KKTC vergi hukukuna bakıldığı zaman bu ilkelere gerektiği gibi uygulamadığını ve yıllar önce yapılan düzenlemelerin dünyada meydana gelen hızla ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucu çağımızın gerisinde kaldığı için gerek kamu maliyesinde gerekse ekonomik faaliyetlerde ve yükümlülerin nezdinde çeşitli olumsuzluklar yarattığını görmekteyiz.

Verginin yasallığı ilkesi sadece gelir üzerinden alınan vergileri kapsamamalı, diğer tüm mali yükümlülükleri de kapsamalıdır. Bu ilkenin gerektiği gibi uygulanması sonucu bir vergi yasasının:

Ne üzerinden ve kimden alınacağı;

Ne kadar alınacağı;

Ne zaman alınacağı;

Nasıl alınacağının ve

Kişilere tanınan hakların yasa tarafından belirlenmesidir.

Bu sayede kişiler ve işletmeler vergi idarelerinin keyfi takdir idari uygulamalarından korunmuş olmasıdır.

Bu konuda verginin yasallığı ilkesinin tek istisnası Bakanlar Kuruluna muaflık, indirim, istisna ve vergi oranlarına ilişkin kurallarda Anayasa’nın 75 (3) maddesine istinaden ilgili yasanın öngördüğü aşağı ve yukarı hadler içinde kalmak ölçü ve ilkelere uygun olmak koşuluyla değişiklik yapma yetkisi verilmiş olmasıdır.

Yine KKTC’nin vergi, resim, harç ve fon uygulamalarını düzenleyen birçok yasalarda Bakanlar Kuruluna Tüzük yapma yetkisi veren kurallarda bahse konu hadlere ve ilke ile ölçülere uyulmadığını görmekteyiz. Yıllarca devam eden bu tür uygulamaların Anayasanın bahse konu maddesinde öngördüğü kurallar paralelinde gelmiş geçmiş hiçbir hükümetin yasal değişiklik yapma yönünde hiçbir çaba göstermediğini üzülerek izlemekteyim.

Verginin Geriye Dönük Olmaması İlkesi: Vergilerin bir diğer yasallık ilkesi ise Anayasanın 75(4). maddesinde “geriye yürüyen mali yükümlülüklerin konulmayacağına” ilişkin kuraldır. Diğer bir anlatımla, bahse konu kurala istinaden geriye dönük hiçbir mali yükümlülük içeren yasal düzenleme yapılmayacağına ilişkin kuraldır. Vergi hukukunda bu durum “Vergide Güvenlik” ilkesi olarak tanımlanmakta olup vergi yükünün geriye dönük olarak artırılması, kişilerin yaptıkları finansal planlamaları ve hesapları olumsuz yönde etkilenmesine neden olabileceği için hukuki güvenliğe önem verilmiştir.

Verginin Parasal Yükümlülük Olması İlkesi: Tarih boyunca vergi sadece parasal bir yükümlülük olmamıştır. Tarihi belgeler incelendiği zaman vergilerin para yerine mal (ürün) olarak da ödendiğini görmekteyiz. Ancak, bu uygulamanın birçok sakıncaları olduğu için yaklaşık bir buçuk asır önce bu tür vergi ödeme yönteminden vazgeçilmiştir. Verginin sadece parasal bir yükümlülük haline dönüşmesinde vergi eşitliğinin sağlanması, ürün taşıma depolama ve saklama kolaylıkları, bu tür verginin nakde dönüştürülmesinin ekonomide yarattığı sorunlar ile vergi denetiminin sağlanması gibi nedenler dikkate alınmıştır.

Her ne kadar da verginin karşılıksız olduğu ilkesi ile verginin “zor” ile alındığına ilişkin düzenlemeler varsa ve vergiyi ödeyen kişilere geri dönüşünde bir “ilişki” olmadığını da ifade ediyorsa da bir verginin adaletli dağılımı ilkesinin de gözardı edilmemesi gerekir. Vergi ödeyenlerde, ödenen vergilerin “doğru ve gerekli yerlere” harcanıp harcanmadığına ilişkin gerçeklerin vergi uyumunda çok önemli bir yere sahip olduğu ve kişilerin ödedikleri vergiler karşılığında en iyi hizmetleri almaya hakları olduğu önemli bir gerçektir. Bu nedenle, hükümetlerin en önemli görevlerinden biri halkın ödediği vergilerin tekrar hizmet olarak dönmesini sağlamaktır. Bunu gerektiği gibi gerçekleştirmeyen hükümetlerin vergi sistemlerinin başarılı olduğundan bahsetmek olanaksızdır.

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir