Gelir Vergisinde en önemli ilke herkesin (kişilerin) mali güçlerine göre vergi ödenmesi gerektiğidir. Nitekim, bu ilke gerek KKTC’nin gerekse tüm demokratik ülkelerin Anayasalarında yer aldığı gibi KKTC Ana yasası’nın 75(1). maddesinde de kural olarak yer almıştır.

Mali gücün göstergeleri ise gelir, servet ve harcamalardır. Vergilerin tarihi sürecine bakıldığı zaman en eski vergilerin servet üzerinden alınan vergiler olduğu anlaşılmaktadır. Servet tanımına her türlü taşınır ve taşınmaz mallar ile haklar girmekte olup bunların bazıları yıllık olarak (emlak vergisi, motorlu araçlar vergisi vs.) bir başka türü (para, mücevherat, hisse senedi vs.) ise servet artışı olarak vergilendirilmektedir.

Yukarıda belirtilen servet türlerinin vergilendirilmesini haklı kılan gerçeklerden birisi de Anayasa’mızın 1.’inci maddesindeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin temel niteliklerinden biri olan sosyal devlet anlayışı kuralıdır. Servet vergileri sadece mali kaynak amacıyla başvurulan bir vergi düzenlemesi olmayıp ayrıca her yıl Vergi İdaresine beyan edilen gelir ile harcama verilerini tamamlayan ve kontrol işlevi yapan bir mekanizmadır.

Nitekim, 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası’nın 30.’uncu ve 38.’inci maddeleri Gelir ve Vergi Dairesi Müdürüne sadece yükümlüler ile vergi sorumlularının yıllık ve dönemsel gelir beyannameleri verilmesi yanında yükümlülerin beyan ettikleri gelirlerin servetlerinde ve/veya harcamalarında meydana gelen artışlar dikkate alarak vergi kaybının önlenmesinde bir tür “Vergi Güvenlik Önlemi” (TaxSecuretyMeasure) olarak Servet Beyannamesi talep etme ve kişisel servette artış olması halinde adı edilen Yasa’nın 36. maddesine istinaden vergilendirme hakkı vermektedir. Bu konudaki madde içeriği şöyledir;

Servet beyannamesi 30. (1) Bu Yasa uyarınca vergiye bağlı tüm yükümlüler veya bu Yasa      uyarınca yükümlü olmaları gerektiğine Gelir ve Vergi              Dairesince       kanaat getirenler, kendilerinden Gelir ve Vergi Dairesince yazılı      istemde bulunulması halinde, en geç bir ay içerisinde Servet      Beyannamesi vermek zorundadırlar.
    (2) Bu beyannameler, yükümlünün tüm taşınır ve taşınmaz       mallarını,      borç ve alacakları ile Gelir ve Vergi Dairesinin gerekli               gördüğü diğer      bilgileri ihtiva eder ve Gelir ve Vergi Dairesinin           onayladığı      örneğe uygun olur.
    (3)Servet beyannamesini vermekte ihmal veya kusur edenler, bu                                Yasa aleyhine bir suç işlemiş olurlar ve Vergi Usul Yasasının ilgili      kuralları gereğince cezai işleme bağlı tutulurlar.

Geçmiş yazılarımda “Vergi Güvenlik Önlemleri” hakkında bilgiler vermeye çalışmıştım. Bu kavramın ne olduğunu özetle açıklayım. Bilindiği üzere çağdaş vergi hukuku uygulamalarında “beyan esası” vergilendirmenin temelini oluşturur.

Yapılan beyanların doğruluğunu saptamak amacıyla vergi hukukunda çeşitli yöntem ve uygulamalar vardır. Bunlardan bazıları, hesap incelemeleri, yoğun ve yaygın denetimler, kamu kurumları arası istihbarat akışı çapraz inceleme oto-kontrol vb. önlemlerdir.

Vergi güvenlik önlemlerinden bir tanesi olan  “servet beyanı esasını” ele almakta yarar görmekteyim. Özellikle gelir üzerinden alınan ve yıllık gelir beyanına dayanan vergilendirmelerde gelir ile servet paralelliği ve yıllık dönemler arası meydana gelen servet artışı arasındaki ilişkilerin oluşturduğu maddi delillerden yararlanarak gelir (kazanç) saptanmasında bulunulması en etkin otokontrol yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu yöntem özellikle gerçek kişilerin gelirlerinin saptanmasında, hatta bu kişilerin sahibi olduğu işletmelerin denetiminde de oto-kontrol bakımından etkili bir yöntemdir.

Çağdaş vergicilik anlayışı içinde servet beyanı esasını gerçekleştirmede en önemli unsurlardan biri de vergi istihbarat arşivi kaynaklarından yararlanarak vergi incelemelerine yönelik servet artışının inceleme zamanını en iyi şekilde saptayarak yükümlülerin gelir-servet ilişkisi hakkındaki hesaplamaları somut verilere dayandırmak suretiyle gerçekleştirmektir.

Bilindiği gibi, elde edilen gelirin ya tümü tüketilir veya bir kısmı tüketilerek kalanı tasarruf edilir veya bir kısmı yeni yatırımlarda kullanılır. Tasarruf edilen kısım (elde veya bankada) para halinde tutulabileceği gibi taşınır mal (hisse senedi, tahvil, araba, dayanıklı tüketim malı) veya taşınmaz mal haline dönüştürülebilir.  Hangi şekilde olursa olsun tasarruf bir serveti oluşturur. Bu nedenle servet, gelir birikiminin, başka bir anlamla tasarrufun bir sonucu sayılır. Bazı hallerde ise servet artışı tasarruflardan başka bağış, miras, ikramiye vs. gibi ivazsız gelirlerden ve gayri yasal faaliyetlerden oluşabilir.

Servet gelirin donmuş bir şeklidir. Diğer bir anlatımla, tüketilmeyip, maddi ve gayri maddi mal durumuna getirilmiş olan gelir serveti oluşturur. Bu nedenle servet, belli dönemlerde çeşitli kaynaklardan oluşan gelir birikiminin bir sonucu sayılmaktadır. İşte bu yakın ilişki sonucudur ki vergilendirme tekniğinde “servet beyanı” bir vergi güvenlik önlemi olarak denetim aracı mekanizması şeklinde kullanılabilmektedir.

Servet beyanı esasında kişilerin belli bir dönem içerisindeki harcamalarının ve servet (mal varlığı) birikiminin toplamının verilen gelir beyanlarındaki tutarlılığı araştırılmaktadır. Bu yöntemin en önemli unsurlarından bazıları taşınır ve taşınmaz mallar hakkında, varsa istihbarat arşivinden azami şekilde faydalanmak veya çeşitli hesap ekstrelerinden veya diğer belgelerden gerekli bilgileri elde etmektir. Bu önlem diğer önlemlere kıyasla daha gerçekçi ve etkin bir yöntem olmakla beraber başarı şansı büyük ölçüde verilerin gerçekliğine dayanmaktadır; servet artışı hesaplamasında, kişinin ilgili dönemde yaptığı kişisel ve ailevi harcamaların da dikkate alınması gereken unsurlardan biridir.

VERGİ GÜVENLİK ESASININ YASAL İŞLEVLİĞİ:

Bir gerçek veya tüzel kişi statüsündeki vergi yükümlüsünün belirli bir dönem içinde elde etmiş ve Vergi Dairesine vermekle yükümlü olduğu Beyannamede bildirimde bulunduğu gelir toplamından daha düşük miktarda gelir beyanında bulunmasına karşın tasarrufunda bulundurduğu ekonomik kıymetler ile servet miktarında belirgin bir artışın meydana gelmesi bir kısım vergiye bağlı gelirlerin beyan dışı bırakılmış olabilir olanağını oluşturmaktadır.

Beyan edilen vergiye tabi gelir, servete katılan vergiye bağlı kazanç ve/veya irat toplamından az olursa  (buradan doğal olarak yükümlünün yıllık kişisel ve ailevi giderleri de göz önünde tutulduktan sonra) eksik beyan edilen kısım bu gelire eklenerek vergi kaybının giderilmesi için Vergi Dairesine tarh, tahakkuk ve tahsil edilmesine vergi yasalarımız olanak vermektedir.

Bahse konu  “Gelir – Servet” ilişkisinin Vergi Dairesi lehine yarattığı kazanç saptama yöntemini geçersiz veya etkisiz hale getirmek amacıyla bazı vergi yükümlüleri çeşitli yöntemlere başvurmaktadır. Ancak, diğer ülkelere kıyasla ülkemizin nüfus azlığı ve coğrafi küçüklüğünün vergi denetim, inceleme veya bilgi toplama konularında Vergi Dairesi’ne sağladığı veya sağlaması gereken bazı avantajların gerektiği gibi kullanılması halinde vergi kaybı veya kaçırma girişimlerinin büyük bir kısmı etkisiz kılınabilir.

Ayrıca, mevcut vergi yasalarımızda Vergi Dairesi’ne bu konularda geniş yetkiler vermektedir. Özellikle bu yetkiler 1982 yılında yürürlüğe giren 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası’nda düzenlenmiştir.

Bu kurallar bahse konu Yasanın 30. ve 38. maddelerinde yer almıştır. Diğer bir anlatımda, birçok siyasinin sürekli olarak “Nereden Buldun Yasası’nın” çıkarılması konusunda ileri sürdükleri istem KKTC Vergi mevzuatında mevcuttur.  24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası’nın 38.’inci maddesinin “servet beyanı esasında inceleme ve vergi tarhı” yetkisi veren kuralları şöyledir:

Servet beyannamesi esasında inceleme vetarhiyat 38. 30.madde uyarınca verilecek ve doğruluğu Gelir ve Vergi Dairesi tarafından saptanacak servet beyannameleri esas alınarak, yükümlünün gelir, gider ve serveti gözönünde bulundurulmak suretiyle, tahakkuk zaman aşımı süresi içerisinde, servet beyanı dikkate alınarak vergi incelemesi yapılır. 

    Böyle bir inceleme sonunda, kazanıldığı halde vergisinin ödenmediği saptanan kazanç, Vergi Usul Yasasındaki ceza kuralları saklı kalmak koşuluyla, incelemenin yapıldığı yıldan bir önceki vergilendirme dönemi içerisinde kazanılmış geliri sayılır ve bu miktar üzerinden vergi tarh ve tahakkuk ettirilir.

Önemli olan bu konudaki vergi inceleme teknikleri ile yöntemlerini uygulayacak personelin, her zaman yazılarımda belirtmiş olduğum niteliklere ve özelliklere sahip olması,  kullanılacak yetkilerin istismar edilmeden veya politik, kişisel egoların tatmini veya tetikçilik amaçları için kullanmamasıdır. Yani, saptanacak vergiye tabi gelirin somut delillere ve gerçeğe dayanması ile yükümlünün yasal haklarının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu kural gerek Anayasamızda gerekse uluslararası vergi hukuku ile KKTC vergi hukukunda da yer almıştır. 

Diğer önemli bir husus ise herhangi bir vergi güvenlik önleminin uygulanmasında yatırımcıları ürkütmeyecek veya tedirgin etmeyecek şekilde ve makul sürelerde gerektiği gibi kullanılmasının hiç kuşkusuz vergi adaleti ile kamu gelirlerinin tahsilâtına büyük yararı olacağı gibi vergi güvenlik önlemleri dolayısıyla vergi kayıplarının asgariye indirilmesini sağlamaktır.

Servet Beyanı Esasında Vergilendirme Yöntemi:

Bahse konu yöntemin uygulanmasına başlanmadan her konuda olduğu gibi ilgili vergi yükümlüsü olan veya olma olanağı bulunan kişiden matbu bir beyanname üzerinde servet unsurları, miktarları ve mal oluş bedelleri hususunda beyanında bulunması için 15 günden az olmayan bir süre verilir. Bu sürede beyanname gerektiği gibi doldurularak Gelir ve Vergi Dairesine sunulmaz ise ilgili kişiye 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası’nın “Hileli Vergi Suçuna Teşebbüs” yanbaşlıklı 255’inci madde kuralları uygulanır ki bu kurallar hapis cezasına ilâveten Ağır Kusur nedeniyle para cezası da öngörmektedir.

Servet beyanı esasında yükümlülerin belli bir dönemde net mal varlıklarında meydana gelen artışlar, yıllık Gelir Beyannamelerinde beyan ettikleri gelirlerle tutarlı olmalıdır. Belli bir dönem itibarıyla beyan edilen net malvarlığı ile daha önceki bir dönemde beyan edilen net malvarlığı arasındaki müspet fark iki dönem arasındaki süre içinde beyan edilen geliri aştığı takdirde, aşan miktar vergilendirilmemiş vergiye tabi gelir olarak kabul edilir.

 Bu yöntemin uygulanmasına Gelir Vergisi Yasasının yukarıda belirtmiş olduğum kuralları Gelir ve Vergi Dairesi Müdürüne yetki tanımıştır. İki beyan dönemi arasındaki net artış şeklindeki farkın ancak ilgili dönemlerdeki kazanç veya gelir ile gerçekleşebileceği açıktır. Bu nedenle, kişilerin mal varlığındaki artışların, beyan edilen gelirlerden kişisel ve ailevi geçim için harcanan giderler, gelire ilişkin ödenen vergiler ve varsa borç taksitleri ile diğer zorunlu ödemeler düşüldükten sonra kalan net miktar tasarruf ile elde edildiği kabul edilmektedir. Bu gelirlerin kısmen veya tamamen yasa dışı yollarla elde edilmiş olsa bile vergiye tabi tutulmasına engel oluşturmaz.

Ancak, mal varlığındaki bu artışın gelir vergisine tabi olabilmesi için mal varlığındaki artışın gelir vergisine tabi unsurlardan oluşması koşuldur. Diğer bir anlatımla, miras ve ivazsız kazanç olarak veya vergiden muaf veya stopaj yöntemiyle kesin olarak vergilendirilen gelir unsurları (faiz ve kira gelirleri) ile elde edilen net servet artışları kanıtlanmaları halinde ikinci defa gelir vergisine tabi tutulmaz.

Servet beyanı esasında vergilendirmede gündeme gelen konulardan en önemlisi gayri yasal gelirleri vergilendirilmeyeceği konusundaki iddiadır. Bu iddianın hiçbir geçerliliği yoktur. Bu konuda 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası’nın 9(3) ile 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası 4(1)(h)(i) maddelerinde açıkça belirtilmiştir.

Özetle, yürürlükteki vergi hukukumuzda bu ülkede mukim kişilerin yurtiçi ve yurtdışında meydana gelen çeşitli yasadışı veya kaynağı izah edilmeyen gelir kaynaklarının vergilendirilmesinde hiçbir engel veya kısıtlayıcı kural yoktur. Bu tür vergilendirmelerin esas kaynağını basında çıkan haberler, polis vs. adli konular hakkındaki bilgi kaynakları oluşturmakta olup, olayların üzerine gidip vergilendirme de ilgili Dairenin görevidir. Tabiidir ki siyasi makamlar buna izin verirse işte bu nedenledir ki Vergi İdarelerinin bağımsız statüde olmalarını savunmaktayım.

Sonuç Olarak;

Mevcut Vergi Güvenlik Önlemleri bugünkü ekonomik faaliyetler için yeterli olmayabilir ve kapsamı ile içeriği çağdaş vergi hukuku paralelinde genişletilmelidir. Ancak, yürürlükte bulunması bahse konu vergi yasaları servet beyanını esasında inceleme ve vergilendirme yapılmasına engel oluşturmaz.

KKTC’nin içinde bulunduğu kayıtdışı ekonomiyle sadece vergi güvenlik önlemleri hususunda mücadele etmek değil, aynı zamanda ülkede başlatılacak genel kayıt dışılığı önleme seferberliği ile mümkün olacaktır.

Vergi İdareleri ile kamu denetim kurumları ve icraatları bağımsız statüye kavuşturulmalıdır.

KKTC’nin gerek siyasal gerekse ekonomik belirsizliklerin ortadan kalkması ve geleceğe güvenle bakılması için hükümet edenler gerekli fiili önlemleri almalı ve alacakları önlemleri Kıbrıs meselesinin çözümüne bağlamaktan veya cari kurumlar için sürekli TC’den kaynak beklemekten vazgeçilmelidir.

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir