Geçen hafta konu hakkında kaleme almaya başladığım yazımın içeriğine ve sakıncalarına bu hafta yer vermeye çalışacağım. Anımsanacağı gibi “Vergi ve Ekonomi Bileşeninde” etkin olan önemli hedeflerden bir tanesinin “vergi uyumu” (tax compliance) olduğunu ve bu nedenle vergilendirme ile ilgili uygulamalarda vergi yükümlülerinin algı, tutum ve davranışlarının dikkate alınmasının bir ön koşul olarak kabul edilmesi gereğine vurgu yapmıştım.

Ayrıca, her vergi yükümlüsünün Vergi idaresi tarafından potansiyel vergi kaçakçısı olarak görülmesi ve “vergi verilmez alınır” şeklindeki otoriter ve baskıcı klasikleşmiş anlayışın vergi uyumuna pek yararı olmayacağı, hatta bu tür anlayışın vergi gelirlerinin olumsuz vergi gelirlerinin maliyetini yükseltmekte veya vergi gelirlerinin olumsuz yönde etkilenebileceğine işaret etmiştim.

Diğer bir anlatımla vergi verilmez alınır anlayışını sağlamak amacıyla yüksek vergi oranlarına ek olarak aşırı vergi cezalarının da yükseltilmesinin hatta aynı suç fiili konusunda birden fazla cezanın uygulanmasının vergi gelirlerinin azalmasına veya kayıtdışılığa neden olunduğu birçok ülkede yapılan bilimsel araştırmalar sonucu saptanmıştır.

Nitekim, uluslararası kuruluşlar vergi hukuku uygulamalarının sonuçlarını değerlendirirken, bu konuda oluşturulan araştırma gruplarına uzman psikologları da dâhil etmeye başlamışlardır. 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası’nın ilk defa 1977 yılında yürürlüğe girmiş olduğu tarihten 2015 yılına kadar olan 38 yıllık zaman dilimi sürecinde vergi cezaları konusunda hiçbir güncelleme yapılmamıştı. Bu konuda ilk defa yapılan kapsamlı yasal düzenleme 24/2015 sayılı Vergi Usul (Değişiklik) Yasasında yer almıştır. Bu yasal değişiklik kapsamında 7 türdeki vergi cezası da gerek oransal gerekse miktar bakımından yeniden düzenlenmiş ve çeşitli derecelerdeki usulsüzlük cezaları aylık asgari ücretin belli katsayılara endekslenerek güncelleştirilmiştir.

Geçen haftaki yazımda da belirtmiş olduğum gibi Ağır Kusur (Kaçakçılık) Cezası, Kusur Cezası, Usulsüzlük Cezaları, Özel Usulsüzlük Cezaları, Hileli Vergi Suçu ile Hileli Vergi Suçuna Teşebbüs Cezalarından oluşan 7 değişik türdeki cezalara ve 48/1977 sayılı kamu alacaklarına uygulanan “Gecikme Zammı” uygulamasına ilaveten bahse konu Değişiklik Yasası ile KKTC vergi hukukuna birde “Gecikme Faizi”, yani cezası uygulaması kuralıda getirmiştir.

Öncellikle belirtmek gerekir ki “Gecikme Faizi” ve “Gecikme Zammı” ile karşılaştırılmamalıdır. Bu iki “ceza” türündeki uygulamanın bir biri ile ilgili hiçbir ilgisi yoktur. Gecikme zammının tanımı, uygulaması ve hesaplaması 48/1977 sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Yasası’nın 44. maddesinde yapılmış olup bu kural tahakkuk etmiş ve ödeme süresi geçmiş olan tüm kamu alacaklarına (vergi, resim, harç, vergi cezası, para cezası, takibat giderleri, faiz, kira vs.) uygulanmaktadır. Diğer bir anlatımla gecikme zammının uygulanması için vergi alacağının ve diğer kamu alacaklarının tahakkuk etmiş olması safhasına gelmiş olması gerekir.

“Gecikme Faizi” ise “Gecikme Zammına” ilâveten kendi vergi yasalarında beyanname verme süresi geçmiş ancak beyanname verilmemiş veya beyanname vermiş olmakla beraber geçmiş vergilendirme dönemleri için herhangi bir nedenle Vergi İdaresi tarafından yapılan re’sen, ikmalen ve idarece vergi tarhiyatı işlemleri geçmiş yıllarda tahakkuk ettirilmiş dolayısıyla da ödenmemiş olmasına rağmen tahakkuk etmiş olarak varsayılarak bu verginin ödeme gününe kadar geçen süreye ait yükümlü tarafından ödenmesi gereken bir tür “vergi vade farkıdır”. Diğer bir anlatımla vergi alacağı doğmadan (tahakkuk etmeden) buna ait onun vade farkının talep edilerek alınmasıdır.

Basit bir örnekle açıklamak gerekirse bir vergi yükümlüsünün 2011 yılına ait olan ve Nisan 2012 yılında Vergi İdaresine vermiş olduğu Yıllık Gelir Beyannamesine göre 12.000 TL vergisi tahakkuk etmiş ve bunu ödemiştir. Daha sonra Vergi İdaresi bu beyandan tatmin olmamış ve bu yükümlüye 6 yıl sonra (zaman aşımı süresi 7 yıldır) 2018 yılında 23.000 TL tutarında re’sen veya ikmalen vergi tarhiyatı yöntemiyle ek vergi tarh etmiş ve 11.000 TL vergi kaybı gerekçesiyle Ağır Kusur Cezası 33.000 TL (11.000X3) veya Kusur Cezasında 5.500 TL (11.000/%5)vergi cezası kesmiştir.

Bu yükümlü kayba uğrattığı vergi dolayısıyla 11.000 TL vergi ve 33.000 TL Ağır Kusur veya 5.500 TL Kusur Cezasına ilâveten bir de 11.000 TL üzerinden “gecikme faizi” de ödemek zorunda kalmış olacaktır.  Bu faizin hesaplanması ise şöyle olacaktır. 2011 Gelir Yılındaki Vergi yükümlülüğü toplamının 23.000 TL olması ve bu miktarın 31 Mayıs 2012 tarihinde ödenmesi gerekirdi varsayımla 2018 yılında re’sen veya ikmalen yapılan vergilendirme işlemi sonucu ödenecek ek verginin, örneğin 31 Temmuz 2018 olarak saptanmış olması halinde, ilgili vergi yükümlüsü 11.000 TL tutarındaki ek verginin 31 Mayıs 2012’de tahakkuk etmiş gibi kabul edilerek Vergi İdaresi tarafından saptanmış olan 31 Temmuz 2018 tarihi arasındaki 6 yıl 2 aylık süre için de %90,6 (%3+%87,6) “gecikme faizi” olarak tanımlanan bir cezayı daha ödemek zorunda kalmış olacaktır.

Gecikme faiz oranları da gecikme zamlarına ilişkin oranlarda olduğu gibi TL’de ilk ay için %3 daha sonraki her ay içinde %1,20 olarak hesaplanması öngörülmüştür. Bu durumdaki yükümlü yukarıda belirtilen re’sen veya ikmalen tarh edilen vergiye ve cezaya ilaveten bir de 9.966 TL tutarında Gecikme Faizi ödemiş olacaktır.

Yukarıdaki örneğin bir başka örnek ile özetlemek gerekirse,  nasıl ki doğmamış bir çocuğu doğum belgesi verilmez ise tahakkuk etmemiş bir alacak için de gecikme faizi uygulanamaz.

Bahse konu gecikme faizine ilişkin düzenleme 24/2015 sayılı Vergi Usul (Değişiklik) Yasası kapsamında ilk kez 55A maddesi olarak yeralmıştır. TC dışında dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulamaya rastlamak mümkün değildir.

Kaldı ki bu tür uygulamanın TC vergi mevzuatında mevcut olmasına karşın vergi ihtilaflarında Vergi İdaresi (Uzlaşma Komisyonu) tarafından bir tür “pazarlık enstrümanı” olarak kullanılmakta ve uzlaşma karşılığı gecikme faizi silinebilmektedir. Hâlbuki KKTC’deki uygulamada hiçbir makamın bu gecikme faizini silme yetkisi yoktur. Yani TC’den kopya edilen bu kuralın sadece bir kısmı kopya edilmiş olup geri kalan indirim veya silme hakkı Vergi idaresine verilmemiştir.

Böyle bir kuralın hangi düşünce veya amaçla KKTC vergi hukukuna konmuştur. Bu kural vergi uyumunu sağlayacağı yerde vergi uyumsuzluğuna veya uyuşmazlıklarına neden olacaktır; çünkü yükümlülerin vergi ve ceza yüklerine ek ceza yükü getirmektedir. Hâlbuki bahse konu Yasa’nın 268, 271 ve 273 maddelerinde vergi uyumunun sağlanmasına katkı sağlamak amacıyla cezalarda çeşitli indirim ve ceza işleme kurallarına yerverilmiş bulunmaktadır. Aynı Yasa’da bu gibi çelişkilerin olması insanda hayret uyandırmaktadır.

Cezanın da cezası nasıl olur? Verginin ödenmesine ilişkin bir alacak tahakkuk etmeden bu alacağa nasıl gecikme faizi uygulanabilir? Anlamak mümkün değildir? Kaldık ki bu anomalinin farkına varmış olan 2016 yılındaki hükümet bu acayip gecikme zammının uygulamasını iptal edeceği yerde ertelemek için yasa tasarısı hazırlamış ve 50/2017 sayılı Değişiklik Yasası ile bu konudaki uygulama 1 Ocak 2018 tarihine ertelenmiştir.

Bu uygulamanın devam etmesi halinde istismarına da olanak verilmiş olacaktır. Şöyle ki bir vergi yükümlüsüne karşı çeşitli nedenlerden dolayı antipati duyan bir Vergi idaresi görevlisi re’sen veya ikmalen tarhiyat işlemini zamanında yapma yerine zaman aşımı süresinin sonlarına doğru yapmak suretiyle gecikme zammının azami miktarda hesaplamasına olanak yaratmış olabilecektir. Bu mümkün olmayacaksa bile Vergi İdaresinin gerekli işlemleri yapmakta geç kalacağı her gün yükümlülerin aleyhine olabilecek durum oluşturacaktır.

Özetle, gerek Türk Lirası’nın değer kaybetmesinden gerekse başka nedenlerden dolayı KKTC ekonomisinde meydana gelen sosyo-ekonomik olumsuzluklar ile vatandaşların alım güçlerinde meydana gelen azalmanın devam ettiği ve bu durumun ne zaman düzeleceğinin bilinmediği bir ortamda vergi yükümlülerine 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren gecikme zammına ek olarak uygulanmaya başlanmış olan “gecikme faizi” uygulaması yükümlülerin vergi ödeme kapasitesini olumsuz yönde etkileyecektir.

Ayrıca, 2017 yılının ortalarından başlayarak Türk Lirasının bugüne kadar kaybetmiş olduğu ve ne zaman istikrara kavuşacağı belli olmayan enflasyonist ortamın ekonomik faaliyetlerde yaratacağı olumsuz sonuçlara çözümlerin aranmakta olduğu bir dönemde hukuksal bir dayanağı olmayan bahse konu “Gecikme Faizinin” uygulanması vergi uyumunu ve daha da kötüsü vergi tahsilatını önemli ölçüde olumsuz etkileyecektir.

Birçok ülke vergi tahsilatlarına ilişkin çeşitli önlemler ve kolaylıklar sağlamaya çalışırken KKTC’de vergi + vergi cezası +  gecikme zammına ilaveten bir de vergi alacağına “gecikme faizi” uygulanması zannedersem bardağı taşıracak son damla olacaktır. Uluslararası vergi hukukunun en önemli ilkelerinden biri de “Vergi ve Ekonomi Bileşeninde” vergi kaybına neden olan eylemler için en yüksek ceza işlem uygulanır ancak bu cezanın da cezası kesilmez.

Bu adaletsiz ve mantık dışı uygulamaya ilişkin başta Kıbrıs Türk Ticaret Odası, Sanayi Odası, Esnaf ve Zanaatkârlar Birliği vs. meslek kuruluşlarının bu konuda bugüne kadar hiçbir tepki veya görüş beyan etmemiş olmalarını hayretle karşılıyorum. Herhalde bu sivil toplum örgütlerinin yönetim veya yetkili kurullarında olanlar “nasıl olsa bize dokunmazlar” veya “gemisini kurtaran kaptandır” anlayışı ile hareket etmektedirler ki yumurta kapıya dayanıncaya kadar hiçbir tepki koymamaktadırlar.

Temennim uygulamaya ilişkin mevcut kuralın bahse konu yasal bir düzenlemeyle iptal edilmesidir, çünkü bahse konu “gecikme faizi” uygulaması Vergi Usul Yasasında yeraldığı için beyana dayanan tüm vergi ve diğer kamu alacaklarını da kapsamaktadır.

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir